Binek araçlarla çok ilgilenmesek de sokakta bile Ferrari görünce dönüp bakmayanımız yoktur herhalde. Kuruçeşmeden geçerken Ferrari'lere camın arkasından bakıp 'ah bir zengin olsam' demeyenimizde sanırım. Bütün bunların ışığında Ferrari'lerle dolu bir haftasonu fikri benim gibi bir yarış severi heyecanlandırmıştı. Özellikle F1 araçlarının da geleceğini duyunca ajandaya 'bu haftasonu İstanbul Parkdayım' yazıldı.
F1 araçlarının varlığı bindiğim otobüsden tutun, piste girerken duyduğum F1 motor seslerine kadar her şey bana Türkiye GP günlerini hatırlattı. İstanbul Park'ın tattığı V10 bile F2005 ile geri gelmişti.
F1 Clienti yani 'F1 Müşterileri' programı adı altında 2005 ile 2010 arası F1 araçlarını getirilmişti. 3 adet Ferrari binek aracı olan müşterilerine F1 aracı satın alma hakkı veriyormuş marka. Satın aldıkları bu araçları müşteriler senede 7 farklı pistte gerçekleşen Ferrari Racing Days'de kullanma şansına erişiyormuş.
Ferrari gelen seyircilere de mütevazi davranıp, araçları yakından inceleme şansı verdi. O 3 pitin içinde olmak bir F1 taraftarı için adeta cennette olmak gibiydi. Bir Grand Prix'de F1 aracına o kadar yaklaşmak için ya görevli ya da üst düzey Padok ziyaretçisi olmanız gerekir. Böyle bir fırsata ulaşmak adeta rüyaydı. Sezonların film şeridi gibi elinizden kayması gibiydi.
Bu araçların hepsi takımın F1 takviminde kullandıkları araçların ta kendisiydi. Sadece motor devirleri bir tık düşürülmüş halleri ki motorları daha uzun süre dayansın diye.
Yani aslında o araçların hepsi İstanbul'da zaten turlamış araçlardı. Hatta o podyumda zafer görmüş araçlardı. Tekrardan F1 aracını pistte görmek, sesini duymak ise tek bir şeyi hatırlattı. İstanbul Park harika bir pist ve yapılacak bütün etkinlikleri hak ediyor. Her şeyin ötesinde ise bu pist, bu şehir hatta az görülen ama tutkulu olan motorsporları taraftarı Formula 1 hak ediyor.Etkinlik kapsamında pistte bulunan Ferrari test
pilotu Marc Gene'nin de belirttiği gibi 'Eau Rouge ile beraber 8. viraj en güzel viraj.'
